Ama o çocuklarımla öyle güzel ilgileniyorduki.
Zaten çocuk aklı vardı sanki.
Fikri'nin yanına bırakırdım çoğu zaman çocukları oynamaları için.
Bende tarladaki işleri görürdüm...
Komşu kadınlar gelirdi ara sıra.
Sohbet Fikri'ye gelince,
-"Bırakın şu yarım akıllıyı.
Ne doğru dürüst konuşabiliyor.
Nede okuma yazması var.
Bakkala pirinç almaya bile gönderemiyorum adamı-" diye şikayet ederdim...
Gencecik yaşımda yarım akıllı bir adamla evlendiğim için aslında çokta pişmandım ama başka çaremde yoktuki...
Fikri'nin babasından kalma kurulu düzenini devam ettirip yaşayıp gidiyorduk işte...
Civarımızdaki meralarda kendiliğinden açılmış çok uzun ve derin oyuklar vardı.
Hep korkardım çocuklarımın içine düşmesinden...
Ve bir gün küçük oğlum Hamdi ben şehre gittiğimde o oyuklardan birine düşmüş.
Eve geldiğimde yüzü gözü yara içindeydi. Fikri'nin ise kolu kırıktı...
Köylüden kimse cesaret edememiş oğlumu kurtarmaya.
Ama Fikri biran bile canını düşünmeden oğlumu kurtarmak için dibini göremediği kuyuya inivermiş hemen.
Ve iki saat uğraşıp oğlumu çkarmış.
Ama gerisingeri düşüp kolunuda kırmış bu arada...
-"Handi düştü..
Düştü-" deyip deyip durmuştu bütün gün. Dili dönmezdi bazı kelimelere.
Oğlum "Hamdi" yi "Handi"diye çağırırdı... Ve o akşam ne kadar canıda yansa tek koluyla bile kilerden elma getirip soyup önce çocuklara, sonrada bana vermişti içtrn gülümsemesiyle..
Ertesi gün komşular geçmiş olsuna gelmişti. Fikri'nin yaptığını herkesin yapmayacağını söylerlerken, ben yine,
-"Bırakın ALLAH aşkına...
O düşürmüştür belkide çocuğu.
Hatasını telafi etmek içinde yapmıştır birşeyler.
Doğru düzgün konuşamayan, okuma yazması olmayan yarım akıllıyı övüp durmayın bana-" demiştim...
O günden sonra sebebini anlayamadığım şekilde akşam saatleri ortadan kaybolmaya başlamışdı Fikri.
Geldiğinde soruyordum nereye gittiğini.
Ama hafif gülümsereyek cevap daki vermiyordu ne kadar sorsamda.
Sonra yine kilere elma almaya gidiyor.
Elmaları soyup dilimleyerek hem çocuklarıma hem bana uzatıyordu elma dilimlerini...
Yine birgün komşular geldi eve.Lafı dönüp dolaşıp Fikriye getirdiler.
-"Kuzum bırakın şu yarım akıllıyı. Yıldır yıkanmamıştır belki.Öyle kokuyorki. Kırk gün yağmur yağsa üstüne ancak temizlenir de kokusu çıkar-" dediğimde kapının yanında haraketsizce bana baktığını gördüm.Anladımı bilmem ama pek bir utanmıştım dediğimden. Yarım akıllıydı ama iyi adamdı eşim. Birdaha hakkında böyle şeyler demeye yemin ettim kendi kendime.Rahatsız olacak kadar kokmazdı ama biraz abartmıştım nedense.
İnsan elde ettiğinin delisi, elde edemediğinin nankörüdürya ya hani. Eski eşim birgün kapıma gelip barışmak istediğini, çocukları babalarından ayrı düşsün istemediğini söyledi bana.
-"Şimdimi aklın başına geldi?Döverken, söverken bizi hor görürken nerdeydi o aklın? Ben evlendim. Eşim yarım akıllı olsada, onu sevmesemde evliyim ben artık. Rahatsız etme beni. Birdahada sakın gelme buraya-" deyip parmağımdaki yüzüğü işaret etmiştim sinirimden dövünerek... Gitti ama peşimizi bırakmadı o günden sonra da... Gün aşırı geliyor beni elimden tutup götürmeye çalışıyordu...
Araya muhtar ve köy halkı girsede kimseyi dinlemediği gibi birde beni yanlış yapmakla suçluyordu... Tehlikeli bir adam olduğu içinde kimse bizi koruyamadı ondan. En son gelişinde beni ve çocukları sürüyerek avlu kapısına kadar götürdü. Saçlarımı ellerinden kurtarmaya çalıştıkça canım yanıyor bağırıp çağırıyordum...Kimse gelmedi yardımımıza...
O an bir tavuktan bile korkan Fikri koşarak geldi yanımıza. Ve beni eski eşimin ellerinden kurtardı...Okadar şaşırmıştım ki. Donup kalmıştım olduğum yerde.
-"Çekil yoksa karışmam. Elimde kalırsın ALLAH'ın delisi" - diyen iri yarı adamdan zerrece korkmuyor üzerine atılıyor, ve gitmesi, vazgeçmesi için saldırıyordu bütün gücüyle....
Uzun süre yerler3 düşüp boğuştular... En sonunda eski eşim Fikri'yi bırakmış ve büyük bir korkuyla arkasına bile bakmadan kaçıp gitmişti...
Yerde haraketsiz yatan eşimin karın tarafındaki kana takıldı biran gözüm.Yaralanmıştı Fikri. Ağzından kan geldiğini gördüm. Delirecek gibiydim. Koşarak komşu Bahattin dayıyı çağırdım. Trakyörün kasasına koyduk Fikri'yi. Ben başını dizlerime koydum... Gözyaşlarıma engel olamıyor, ona birşey olacak diye okadar korkuyordumki...
Hastahaneye vardığımızda ilk müdehale yapılmış, sonrasında ise zorlu saatler başlamıltı... O kendine gelene kadar gözyaşlarıyla dualar ettim. Altı saat sonra çok şükür kendine gelmişti eşim... Ve okadar mutlu olmuştum ki....
İki gün sonra taburcu olduk.
Ve yarasına hergün pansumanı ben yaptım...
İki hafta sonra ise hiçbirşeyi kalmamıştı...
Nerede bir hayvan görse doyururdu.
Ama bir yavru kuşa su verirken ilk defa ağladığını gördüm Fikri'nin. Merhametliydi ama ağlaması yavru kuşa değildi.
O an sadece bunu anlayabilmiştim. Bir sıkıntısı vardı çözemediğim. Sorsamda anlatmıyordu ki.
Ama pek bir durgundu hala...