Yorulmuş mu? Peki ya ben? Yıllarca ilgisini kazanmak için uğraşan, sevgisini hissetmek için kendini paralayan ben?
İçimde büyük bir öfke kabardı ama bunu belli etmemeye çalıştım. Gözlerim dolmuştu. O ise bavulunu kapattı, telefonunu cebine koydu ve kapıya yöneldi.
“Burada kalabilirsin. Boşanma işlemleri bitene kadar arkadaşımın yanında kalacağım.”
“Ama çocuklar? Onları da mı bırakıyorsun?”
“Seninle kalmaları daha iyi olacak.”
Ne büyük bir lütuf! Yüzüne bakıp hiçbir şey demedim. Çünkü kelimeler artık anlamsızdı. Sonunda kapıyı çekip çıktı.
O an olduğum yere yığıldım. İçimdeki tüm gücün çekildiğini hissettim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu ama artık kimse umursamıyordu.
O karanlık gecede, çaresizlik içinde boğulurken bir isim geldi aklıma: Kayınpederim.
O, bana hep iyi davranmıştı. Beni hep anlamış, bana destek olmuştu. İçimi dökebileceğim tek kişi oydu. Elim titreyerek telefonu açtım ve numarasını çevirdim. Birkaç kez çaldıktan sonra uykulu sesiyle açtı:
“Elif? Bu saatte hayırdır?”
Telefon kapandı.
Kalbim hızla çarpıyordu. Gecenin bu saatinde buraya gelmesi doğru muydu? Ama yalnızdım. Hiç kimsem yoktu ve biriyle konuşmaya, birinin bana ‘yanındayım’ demesine ihtiyacım vardı.
Birkaç dakika sonra kapı çaldı. İçimde garip bir heyecanla yerimden kalktım. Üzerimde ince bir gecelik vardı ama kim olduğunu biliyordum. Düşünmeden kapıyı açtım.
Karşımda kayınpederim duruyordu.
Yüzünde her zamanki o bilge ifade vardı ama gözlerinde endişe okunuyordu. İçeri girdi, kapıyı arkamdan kapattım.
“Gel otur bakalım,” dedi.
Oturduk. Ellerimi ovuşturuyordum, gözlerim yere sabitlenmişti.
“Ne oldu anlat bakalım.”
Her şeyi anlattım. Gözyaşlarım süzüldü ama o sabırla dinledi. Hiç bölmeden, yargılamadan, sadece dinledi.
Sonunda derin bir nefes aldı. “Biliyorum kızım, zor. Ama hayat bazen bizi hiç beklemediğimiz yerlere sürükler. Bunu sen istemedin, hak etmedin ama oldu. Peki şimdi ne yapacaksın?”
Bu soru beni hazırlıksız yakaladı. Ne yapacaktım? Çocuklarımla nasıl yaşayacaktım? Eşim olmadan bu evde var olabilecek miydim?
“Bilmiyorum…” diye fısıldadım.
“Ben hep yanındayım,” dedi. “Buna alışmak zaman alacak ama her şey geçer. Sen güçlü bir kadınsın.”
O an gerçekten yalnız olmadığımı hissettim. En azından bir kişi bana inanıyordu.
Sabaha kadar konuştuk. Zaman nasıl geçti anlamadım. Ama içimdeki umutsuzluk yerini bir tür kararlılığa bırakmıştı.
O gece kayınpederim bana sadece destek olmadı, aynı zamanda bir ayna tuttu. Kendi gücümü görmemi sağladı. Eşim gitmişti ama ben hâlâ buradaydım. Ayaktaydım. Ve hayat bitmemişti.
Sabah olduğunda yeni bir gün başlamıştı. Ama ben artık aynı kişi değildim.