Bakkala gelen giden “bu çocuk kim” diye sorduğunda “babası öldü, anası kocaya kaçtı, halası bana bıraktı, çocuk isteyen olursa ver dedi” dedi. Çocuk aklımla kötü durumda olduğumu anladım, entarimin çiçekleriyle, oturduğum çuvaldaki patatesin kurumuş çamurlarını temizlemekle ilgilendim, sanki benden bahsetmiyorlarmış gibi. Birkaç gün böyle geçti, bir adam geldi “hadi kızım sen çık biraz oyna” diye beni dışarı çıkardı. Epey sonra bakkalla beraber dışarı çıktı elimden tuttu beni evine götürdü. Öğretmenmiş, bana evde yapmam gerekenleri bir bir saydı, benden küçük bir oğlu vardı, karısı ölmüş. Evini toplardım, oğluna ablalık ederdim. Yıllarca beni evinde barındırdı. Yaşıtlarım okula gitti beni hiç okula göndermedi. Büyüdüm tam bir ev kadını oldum. Birgün öğretmenin sık sık gelen ablası yanında gençten bir oğlanla geldi, oğluymuş. Öğretmen “bu artık senin kocan” dedi, elime bohçamı verdi yolladı. Ne düğün oldu ne nikah oldu, kaynanamla beraber evin kadınlığını yaptım. Çocuklarım oldu, tarla bahçe hayvan edindik kendi düzenimizi kurduk. Kocam çok iyi adamdı, kötü sözünü duymadım, hiç el kaldırmadı, nur içinde yatsın. Ömür dediğin buysa benim ömrüm böyle geçti, 78 yaşındayım. Bana akşam ne yedin diye sorsan bilmem ama çiçekli bir entari görsem çamurlu bir patates görsem burnum sızlar. ( Ömür dediğin proğramının konuğu teyzenin gerçek hikayesidir.)